5 Temmuz 2008 Cumartesi

ahmed arif




1927 yilinda Diyarbakir’da dogdu, 2 Haziran 1991 tarihinde Ankara’da öldü. Ortaögrenimini Diyarbakir Lisesi’nde tamamladi. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Cografya Fakültesi Felsefe Bölümü ögrencisi iken 1950’de Türk Ceza Yasasi’nin 141. maddesine aykiri davranmak saviyla, 1952’de gizli örgüt kurma saviyla iki kez tutuklandi, yargilandi ve 2 yil hüküm giydi. Cezaevi günleri sona erince Ankara’daki gazeteler ve dergilerde teknik islerle ugrasarak yasamini kazandi. Toplumcu gerçekçi siirimizin ustalarindandir. Yasadigi cografyanin duyarliligi ve halk kaynagindaki sesini hiç yitirmeden, lirik, epik ve koçaklama tarzini kusursuz bir kurguyla kullanarak, özgün, tutkulu, müthis ezgili çagdas siirler yazdi.
ANADOLU
Beşikler vermişim
Nuh'aSalıncaklar, hamaklar
Havva Anan dünkü çocuk sayılır
Anadoluyum ben
Tanıyor musun?
Utanırım
Utanırım fukaralıktan
Ele, güne karşı çıplak...
Üşür fidelerim
Harmanım kesat.
Kardeşliğin, çalışmanın
Beraberliğin
Atom güllerinin katmer açtığı
Şairlerin, bilginlerin dünyalarında
Kalmışım bir başıma
Bir başıma ve uzak.Biliyor musun?
Binlerce yıl sağılmışım
Korkunç atlılarıyla parçalamışlar
Nazlı, seher-sabah uykularımı
Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar
Haraç salmışlar üstüme.
Ne İskender takmışım
Ne şah, ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...Görüyor musun?
Nasıl severim bir bilsen.
Köroğlu'yu
Karayılanı
Meçhul Askeri...
Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini.
Sonra kalem yazmaz
Bir nice sevda...
Bir bilsen
Onlar beni nasıl severdi.
Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı
Minareden, barikattan
Selvi dalından
Ölüme nasıl gülerdi.
Bilmeni mutlak isterim
Duyuyor musun?
Öyle yıkma kendini
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol
İçerde, dışarda, derste, sırada
Yürü üstüne - üstüne
Tükür yüzüne celladın
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.
Gör, nasıl yeniden yaratılırım
Namuslu, genç ellerinle.
Kızlarım
Oğullarım var gelecekte
Herbiri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende
Anlıyor musun?

AY KARANLIK
Maviye
Maviye çalar gözlerin
Yangın mavisine
Rüzgarda asi.
Körsem
Senden gayrısına yoksam
Bozuksam
Can benim, düş benim
Ellere nesi?
Hadi gel
Ay karanlık...


İtten aç
Yılandan çıplak
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
İlle de ille
Sevmelerim
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel
Ay karanlık...
Dört yanım puşt zulası
Dost yüzlü
Dost gülücüklü
Cigaramdan yanar.
Alnım öperler
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gecede ölesim tutmuş
Etme gel
Ay karanlık...
BU ZINDAN, BU KIRGIN,BU CAN PAZARI
Gördüler
Yedi cihan,
In, cin
Kaf daginin ardindakiler,
Kitlik da kiran da olsa
Gördüler analar neler dogurur
Aman aman hey...
Dünyalar vardir elvan,
Bir su damlasinda, bir kil ucunda,
Meyvalar vardir, meyvalar,
Agaci, omcasi yok,
Sana vurgun, sana dost.
Beride Kabil'in murdar baltas
Ve kan degirmenleri,
Kader kahpesi.
Beride borazancilari o pust ölümün,
Hazir irzini vermege
Yigitler vuruldukça.
Timsah kismi çünkü yavrusunu yer
Akarsu duruldukça.
Cadi, yalan hamurunu dag - dag yogurur
Aman aman hey
Dünyalar vardir elvan,
Bir su damlasinda, bir kil ucunda,
Meyvalar vardir, meyvalar,
Agaci, omcasi yok,
Sana vurgun, sana dost.
Beride Kabil'in murdar baltas
Ve kan degirmenleri,
Kader kahpesi.
Beride borazancilari o pust ölümün,
Hazir irzini vermege Yigitler vuruldukça.
Timsah kismi çünkü yavrusunu yer
Akarsu duruldukça.
Cadi, yalan hamurunu dag - dag yogurur
Aman aman hey
Bu zindan, bu kirgin, bu can pazari
Macera degil
Sardigim topragimin altin sabridir.
O sert, erkek hüznüdür lahza basinda
Cigara degil.
Ve sevgilim uykusunda bagrir
Aman aman hey...
Meltemin bir tadi, ustura agzi
Biri, kiz memesi, tilsim,
Yagmurun bir damlasi süzülmüs küfür,
Bir damlasi, ask.
Senin uykularin hayin,
Düslerin kardes.
Duyar misin, anlayip sizlar misin ki?
Gece, samanyollarinda rüzgar çikincayadek,
Misralarim kardes - kardes çagirir
Aman Aman hey...
Serabin bir sonu vardir,
Ufkun, siradagin sonu.
Uçarin, kaçarin bir sonu vardir
Senin sonun yok.
Mandalarin, kavaklarin pazari olur,
Senin pazarin olamaz.
Sensiz nar çatlamaz, bebek giii demez.
Beni böyle sair, dizane etmez,
Kizimin çatal gögsü.
Senin yüzün suyu hürmetinedir
Bugdalara, cevizlere yürüyen
Kara topragin ak südü...
Bir bilsen kimlere tasa, kedersin,
Anlar misin, sasirip aglar misin ki?
Bir bilsen kardeslerim ne can çocuklar
Ve bilsen nasil vurur beni bu duvar.
Aksam - aksam, kara sevdam agirir
Aman, aman hey...
DIYARBEKIR KALESINDEN NOTLAR
VE ADILOS BEBENIN NINNISI
1.
Varamaz elim
Ayvasina, narina can dayanamazken,
Kirar boynumu yürürüm.
Kurdun, kusun bilecegi hal degil,
Sormayin hiç
Laaaaal...
Kara ferman çikadursun yollara,
Yarin bahçesi tarumar,
Kan eder perçem
Olancasi bir tutam can,
Kadasina, belasina sundugum,
Ben öleydim loooy...
Elim bos,
Ayagim pusu.
Bir ben bilecegim oysa
Ne afat sevdim.
Bir de agzi var dili yok
Diyarbekir Kalesi...
2.
Açar,
Kan kirmizi yediverenler
Ve kar yagar bir yandan,
Savrulur Karacadag,
Savrulur zozan...
Bak, biyigim buz tuttu,
Üsüyorum da
Zemheri de uzadikça uzadi,
Seni, baharmisin gibi düsünüyorum,
Seni, Diyarbekir gibi,
Nelere, nelere baskin gelmez ki
Seni düsünmenin tadi...
3.
Hamravat suyu dondu,
Diclede dört parmak buz,
Biz kuyudan isliyoruz kaba - kacaga,
Çayi kardan demliyoruz.
Anam sir gibi saklar siyatigini,
"Yel" der, "Baharin geçer".
Bacim, ikicanli, agir,
Güzel kizdir, bilirsin.
Ilki bu, bir yandan sakli utanir
Ve bir yandan korkar
Ölürüm deyi.
Bir can daha çogalacagiz bu kis.
Bebegim, neremde saklayim seni?
Hos gelir,
Safa gelir,
Ahmed Arif'in yegeni...
4.
Dogdun,
Üç gün aç tuttuk
Üç gün meme vermedik sana
Adilos Bebem,
Hasta düsmeyesin diye,
Töremiz böyle diye,
Saldir simdi memeye,
Saldir da büyü...
Bunlar,
Engerekler ve çiyanlardir,
Bunlar,
Asimiza, ekmegimize
Göz koyanlardir,
Tani bunlari,
Tani da büyü...
Bu, namustur
Künyemize kazinmis,
Bu da sabir,
Agulardan süzülmüs.
Saril bunlara
Saril da büyü...
HANI KURSUN SIKSAN GEÇMEZ GECEDEN
Yigit harmanlari, yiginaklar,
Kurulmus çetin daglarinda vatanlarin.
Dize getirilmis haydutlar,
Hayinlar, amana gelmis,
Yetim hakki sorulmus,
Hesap görülmüs.
Demdir bu...
Demdir,
Derya dibinde yanginlar,
Kan kesmis ovalar üstünde Mayis...
Uçmus, bir kustüyü hafifliginde,
Çelik kadavrasi korugan'larin.
Ölünmüs, canim,ölünmüs
Murad alinmis...
Gelgelelim,
Beter, bize kismetmis.
Ölüm, böyle alti okka koymaz adama,
Susmak ve beklemek, müthis
Genciz, namlu gibi,
Ve çatal yürek,
Barisa, bayrama hasret
Uykulara, derin, kaygisiz, rahat,
Otuziki disimizle gülmege,
Doyasiya sevismege,yemege...
Kaç yol, aglamakli olmusum geceleri,
Asil, bizim aramizda güzeldir hasret
Ve asil biz biliriz kederi.
Içim, bir suskunsa tekin mi ola?
O Malta biçagi,kinsiz,uyanik,
Ve genç bir misradir
Filinta endam...
Neden, neden alnindaki yikkinlik,
Bakislarindaki öldüren bugu?
Kaç yol aglamakli oluyorum geceleri...
Nasil da almis aklimi,
Sürmüs, filiz vermis içimde sevdan,
Dost, düsman söz eder kendi kavlince,
Kinanmak, yigit basina.
Bu, ne ayip, ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yasamama sebep...
Evet, aglamakli oluyorum, demdir bu.
Hani, kursun siksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasil issiz, nasil karanlik...
Ve zehir - zikkim cigaram.
Gene bir cehennem var yastigimda,
Gel artik...
HASRETİNDEN
PRANGALAR ESKİTTİM
Seni, anlatabilmek seni
İyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni
Namussuza, halden bilmeze
Kahpe yalana.
Art arda kaç zemheri
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu.
Dışarda gürül gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım
Kaç leylim bahar
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni
Dipsiz kuyulara
Akan yıldıza
Bir kibrit çöpüne varana
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin
Yitirmiş öpücükleri
Payı yok, apansız inen akşamlardan
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...




İÇERDE
Haberin var mi tas duvar?
Demir kapi, kör pencere,
Yastigim, ranzam, zincirim,
Ugruna ölümlere gidip geldigim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüsmecim, yesil sogan göndermis,
Karanfil kokuyor cigaram
Daglarina bahar gelmis memleketimin...
KARANFIL SOKAGI
Tekmil ufuklar kışladı
Dört yön, onaltı rüzgar
Ve yedi iklim beş kıta
Kar altındadır.
Kavuşmak ilmindeyiz bütün fasıllar
Ray, asfalt, şose, makadam
Benim sarp yolum, patikam
Toros, Anti-toros ve asi
FıratTütün, pamuk, buğday ovaları, çeltikler
Vatanım boylu boyunca
Kar altındadır.
Döğüşenler de var bu havalarda
El, ayak buz kesmiş, yürek cehennem
Ümit, öfkeli ve mahzun
Ümit, sapına kadar namuslu
Dağlara çekilmiş
Kar altındadır.
Şarkılar bilirim çığ tutmuş
Resimler, heykeller, destanlar
Usta ellerin yapısı
Kolsuz, yarı çıplak Venüs
Trans-nonain sokağı
Garcia Lorca'nın mezarı
Ve gözbebekleri Pierre Curie'nin
Kar altındadır.
Duvarları katı sabır taşından
Kar altındadır varoşlar
Hasretim nazlıdır Ankara.
Dumanlı havayı kurt sevsin
Asfalttan yürüsün Aralık
Sevmem, netameli aydır.
Bir başka ama bilemem
Bir kaçıncı bahara kalmıştır vuslat
Kalbim, bu zulümlü sevda
Kar altındadır.
Gecekondularda hava bulanık puslu
Altındağ gökleri kümülüslü
Ekmeğe, aşka ve ömre
Küfeleriyle hükmeden
Ciğerleri küçük, elleri büyük
Nefesleri yetmez avuçlarına
- İlkokul çağında hepsi -
Kenar çocuklarıKar altındadır.
Hatip Çay'ın öte yüzü ılıman
Bulvarlar çakırkeyf Yenişehir'de
Karanfil Sokağı'nda gün açmış
Hikmetinden sual olunmaz değil
"Mucip sebebin" bilirim
Ve "kafi delil" ortada...
Karanfil Sokağı'nda bir camlı bahçe
Camlı bahçe içre bir çini saksı
Bir dal süzülür mavide
Al al bir yangın şarkısı
Bakmayın saksıda boy verdiğine
Kökü Altındağ'da, İncesu'dadır.
LEYLIM - LEYLIM
Leylim - leylim dünyamizin yarisi
Al - yesil bahar,
Yarisi kar olanda
Gene kavim - kardas, can - cana düsman,
Gene yedibogum akrep,
Sari engerek,
Alnimizin akliginda pust isi zulüm
Ve canim yari geceler
Çift kanat kapilarina karsi daragaçlari,
Mahpusanede çesme
Yandan akar olanda,
Gelmis yoklamis ecel
Kaburgam arasindan.
Yoklasin hele...
Çagidir, can dayanmaz,
Çagidir, en çatal, en asi,
Cehennem koncasi memelerinin.
Çagidir, kirk gün - kirk gece
Kollarin boynuma kement,
Ha canim kötüye inat...
Vah ki ne desem,
Kursunlari namlulara sürülü,
I'kelleri kan,
Baskincilar uykumuzu yikar olanda,
Alir yüregim:
Yankin yasak, aynalara.
Inemem bahçende talan,
Tam, bos yani bu, derim namussuzun,
Tam, biçagim cehennem gibi güzelken,
Aklima düsüyorsun
Ellerim arik...
Bilmis
Bütün zula'lar
Egri hançer, kara mavzer, kan pusu.
Ve insan düsüncesinin o en orospu,
O en ayip, frengili yemisi,
Çildirtilmis uranyum Bilmis,
Bilsinler!
Sana nasil yandigimi
Uuuuy gelin...
Iste kan tutmus korsanlar,
Haramla beslenmis azgin,
Düzmece peygamberler
Ve cüceleri
Ve igdis ve aptal kölelerine karsi,
Iste bir kez daha
Bu can bendeyken,
Delin, divanenim iste
Uuuuy gelin...
Bu yasaklar,
Firavun kalintisi.
Yoksun,
Akdan - karadan.
Gizline, canevine kurulu faklar.
Gün ola, umut kesip korkunç yetinden,
Murdar tutkusuna dünyasizligin,
Gün ola, düsesin bekler.
Düsme! Ölürüm...
Gözlerinden, gözlerinden olurum.
Leylim - leylim
Ayvalar, nar olanda
Sen bana yar olanda.
Belali basimiza
Dünyalar dar olanda.
MERHABA
Gün açar,
Karin verir yagmurlu toprak.
Incesu Deresi, merhaba.
Saçakta serçeler daha çilgindir,
Bulutlarda kartal,
Daha çalimli.
Koparir gögsünden bir dügme daha,
Tezkere bekliyen biri.
Incesu Deresi, merhaba.
Genç bayraklar vardir,
Baris düsünür,
Kuyularda isçi, mavilikleri.
Ben hepsini düsünürüm,
Yirmidört saat
Ve seni düsünürüm,
Karanlik,hirsli...
Seni, cihanlarin aziz meyvasi.
Ilan-i ask makamindan bir misra,
Yeserip, kimildar içimde,
Düser aklima gözlerin...
Oysa murad alamam.
Oysa akdan - karadan
Bilirim, payim bu kadar...
Unutmus gülmeyi gözbebeklerim.
Unutmus dudaklarim öpmeyi.
Incesu Deresi, merhaba...
TERKETMEDİ SEVDAN BENİ
Terketmedi sevdan beni
Aç kaldım, susuz kaldım
Hayın, karanlıktı gece
Can garip, can suskun
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede
Tütünsüz uykusuz kaldım
Terketmedi sevdan beni...
UNUTAMADIĞIM
Açardın
Yalnızlığımda
Mavi ve yeşil
Açardın.
Tavşan kanı, kınalı berrak.
Yenerdim acıları, kahpelikleri...
Gitmek
Gözlerinde gitmek sürgüne.
Yatmak
Gözlerinde yatmak zindanı
Gözlerin hani?
"To be or not to be" değil.
"Cogito ergo sum" hiç değil...
Asıl iş, anlamak kaçınılmaz'ı
Durdurulmaz çığı
Sonsuz akımı.
İçmek
Gözlerinde içmek ayışığını.
Varmak
Gözlerinde varmak can tılsımına.
Gözlerin hani?
Canımın gizlisinde bir can idin ki
Kan değil sevdamız akardı geceye
Sıktıkça cellat
Kemendi...
Duymak
Gözlerinde duymak üç-ağaçları
Susmak
Gözlerinde susmak
Ustura gibi...Gözlerin hani?
YALNIZ DEGILIZ
Bir ufka vardik ki artik
Yalniz degiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlik
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadir böylesine yasamak,
Tek basina
Ölüme bir soluk kala,
Tek basina
Zindanda yatarken bile,
Asla yalniz kalmamak.
Safaklari ben baliga çikarim
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar aksami dünyada.
Ben dört duvar arasinda degilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadag, Çukurova ve Cibalide.
Zehirli kör yilanlari
Ve sitmasiyla
Gün yirmidört saat insan avinda
Karacadagda çeltikler.
Bir kiz çocugunun gözyasi gibi
- Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlik,
Dag basinda unutulmus üsümüs,
Minicik bir asiret kizinin -
Damla-damla, berrak olur pirinci.
Kamyonlarla, katir kervanlariyla
Beyler sofrasina gider...
Çukurovam,
Kundagimiz,
kefen bezimiz
Kani esmer, yüzü ak.
Sicaginda sabir taslari çatlar,
Çatlamaz irgadin yüregi.
Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumusak verir pamugu.
Külhan, kavgacidir delikanlisi,
Ünlü mahpusanelerinde
Anadolumun
En çok Çukurovalilar mahpustur,
Dostuna yarasini gösterir gibi,
Bir salkim sögüde su verir gibi,
Öyle içten Öyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,
Çukurova yigidine mahsustur...
Tütünü bilir misin?
"Kiz saçi" demis zeybekler,
Su içmez her damardan,
Yerini kolay begenmez,
Üsür
Naz eder,
Darilir
Iki parmak arasinda kiyilmis,
Bir parçasi var kalbimin
Incecik, ak kagitlara sarilir,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudagina...
Sokaklardan,
Kiyilardan,
Gök mavisinden,
Ekmeginden,
Canevinden ayri düsmeye
Yani bütün hasretlerin kahrina
Ve zehrine çaresiz kalmalarin,
Ilk nefesi Hizir gibi yetisir
Cibalide sarilan cigaranin...
Tütün isçileri yoksul,
Tütün isçileri yorgun,
Ama yigit
Piril - piril namuslu.
Nami gitmis deryalarin ardina
Vatanimin bir umudu...
TUTUKLU
Birden
Kurşun yemiş gibi susar
Gözbebeklerime karşı
Susar da
Açılıp yol verir şehir
Sade radyolarda bir gamlı hava
"Elaziz uzun çarşı"
Firarda gözüm yok
Namussuzum yok
Yok pişmanlık bir halim
Yaslanıp
Bir cigara yakmak isterim
Dumanı cevahir değer
Mağlup mu desem mahcup mu
Ama ikisi de değil
Ben garip sen güzel
Dünya umutlu
Öyle bir tuhafım bu aksamüstü
Sevgilim
Canavar götürür gibi
İki yanımİki süngü
YURDUM BENİM ŞAHDAMARIM
Engereğin dişlerine işledim,
Ağu dişlerine
Oluklu, çentik...
Ve vurgun,
Gözleri bir çift cehennem
Burnuna kan tütmüş
Pars bıyığına...
Dağın pulat yüreğine işledim,
Şimşeğin masmavi usturasına
Sevdanı usul-usul
Sevdanı mısra-mısra
Lo ben seni hapislerde sevmişim,
Ben seni sürgünlerde.
Yurdum benim şahdamarım...
Yücende buzul
Ve kar,
Maviş dağ tavşanları
Gün vuranda alaran
Zemheri yılanları
Ve yakut bir hışımla
Öyle çakılan
Sonsuzluğun yakışığı kartallar.
........................................
Başım gözüm üstünesin
Suskum, avazım üstüne...
Adından başka silah
Yazgından başka günah
Daha yazmamış
Hiçbir gizli dosyada
Hiçbir açık kitapta.
Peşinde azgınları
Kanlı paranın
Yani Doların itleri,
Altın, Sterlin kurtları
Ve petrol Nemrutları
Ve kurşun Yezitleri...
........................................
Kaçgunda, kaçakta
Can havlindesin...
Ve çocuk ölüleri
Parçalanmışlar
Daha süt kokuyorlar
Ve anne ölüleri
İncecikten, gencecikten
Açık hepsinin gözleri.
Halkım benim
Askıda çığ...
33 KURŞUN
1.
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü
Keklik takımı...
Yiğitlik inkar gelinmez
Teke tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzuç kan pınarı
Akmaz
Göl olmuş bu dağda...
2.
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alaçakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit
Baktı kolları vurulu
Cehennem yurekli bir yiğit
Bir garip tavşana
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına
Yastığı altında küsmüş
Düştü,
Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu
Alnında akıtma
Üç topuğu ak
Eşkini hovarda, kıvrak
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı
Hozat önünde!



3 Temmuz 2008 Perşembe

MUSTAFA KEMAL

dağ başını efkâr almış

gümüş dere durmaz ağlar

gözyaşından kana kesmiş gözlerim

ben ağlarım çayır ağlar çimen ağlar

ağlar ağlar cihan ağlar

mızıkalar iniler ırlam ırlam dövülür

altmış üç ilimiz altmış üç yetim

yıllar gelir geçer kuşlar gelir geçer

her geçen seni bizden parça parça götürür

mustafa'm mustafa kemal'im







diz dövdüm

gözlerim şavkı aktı sakarya'nın suyuna

sakarya'nın suları nâmın söyleşir

hemşehrim sakarya öksüz sakarya

ankara'dan uçan kuşlar

kemal'im der günler günü çağrışır

kahrolur bulutlara karışır

gök bulut yaşmak bulut

uca dağlar dev boyunlu morca dağlar

divan durmuş bekleşir

mustafa'm mustafa kemal'im









nasıl böyle varıp geldin hoşgeldin

çıngı kaymış yalazlanmış gözlerin

şol yüzünde güneş südü sıcaklık

ellerinden öperim mustafa kemal

senin dalın yaprağın biz senin fidanların

biz bunları yapmadık

sen elbette bilirsin bilirsin mustafa kemal

elsiz ayaksız bir yeşil yılan

yaptıklarını yıkıyorlar mustafa kemal

hani bir vakitler kubilay'ı kestiler

çün buyurdun kesenleri astılar

sen uyudun asılanlar dirildi

mustafa'm mustafa kemal'im







karalar kuşanmış karadeniz akmam diyor

dokunmayın ağlamaktan bıkmam diyor

bu gece kıyamet gecesi bu vapur bandırma vapuru

yattığı yer nur olsun mustafa kemal

ben ölümden korkmam diyor

korkmam diyen dilleri toz oldu toprak oldu

değirmen döndü dolandı yıllar oldu

bir kusur işledik bağışlar mı kimbilir

o bize öğretmedi kazan kaldırmasınıgünahı vebali öğretenin boynunaerdirip oldurana ana avrat sövmesiniyüreğim kırıldı kanım kuruduvar git karadeniz var git başımdanmızıka çalındı düğün mü sandınbir yol koyup gideni gelir mi sandınmustafa'm mustafa kemal'im

AN GELİR

an gelirpaldır küldür yıkılır bulutlar
gökyüzünde anlaşılmaz bir heybet
o eski heyecan ölüran gelir biter muhabbet
çalgılar susar heves kalmaz
şatârâbân ölür



şarabın gazabından kork
çünkü fena kırmızıdır
kan tutar / tutan ölür
sokaklar kuşatılmış
karakollar taranır
yağmurda bir militan ölür



an gelir
ömrünün hırsızıdır
her ölen pişman ölür
hep yanlış anlaşılmıştır
hayalleri yasaklanmış



an gelir şimşek yalar
masmavi dehşetiyle siyaset meydanını
direkler çatırdar yalnızlıktan
sehpada pir sultan ölür


son umut kırılmıştır
kaf dağı'nın ardındaki
ne selam artık ne sabah
kimseler bilmez nerdeler
namlı masal sevdalıları



evvel zaman içinde
kalbur saman ölür
kubbelerde uğuldar bâkî
çeşmelerden akar sinan
an gelir
-lâ ilâhe illallah-
kanunî süleyman ölür


görünmez bir mezarlıktır zaman
şairler dolaşır saf saf
tenhalarında şiir söyleyerek
kim duysa / korkudan ölür


-tahrip gücü yüksek-
saatlı bir bombadır patlar
an gelir
attilâ ilhan ölür


ATİLLA İLHAN

NE KADINLAR SEVDİM ZATEN YOKTULAR

Ne kadinlar sevdim zaten yoktular
Yagmur giyerlerdi sonbaharla bir.
Azicik oksasam sanki çocuktular,
Biraksam korkudan gözleri sislenir.
Ne kadinlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemistir.
Hayir, sanmayin ki beni unuttular.
Hala arasira mektuplari gelir.
Gerçek degildiler, birer umuttular
Eski bir sarki, belki bir siir
Ne kadinlar sevdim zaten yoktular.
Yalnizliklarimda elimden tuttular
Uzak fisiltilari içimi ürpertir.
Sanki gökyüzünde birer buluttular,
Nereye kayboldular simdi kim bilir.
Ne kadinlar sevdim zaten yoktular
Böyle bir sevmek görülmemistir.


ATİLLA İLHAN

ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞİİRİ

Gözlerin gözlerime degince,
felaketim olurdu aglardim.
Beni sevmiyordun bilirdim,
bir sevdigin vardi duyardim.
Çöp gibi bir oglan ipince,
hayirsizin biriydi fikrimce.
Ne vakit karsimda görsem,
öldürecegimden korkardim,
felaketim olurdu aglardim.


Ne vakit Maçka'dan geçsem,
limanda hep gemiler olurdu.
Agaçlar kus gibi gülerdi,
bir rüzgar aklimi alirdi.
Sessizce bir cigara yakardin,
parmaklarimin ucunu yakardin,
kirpiklerini egerdin bakardin.
Üsürdüm içim ürperirdi,
felaketim olurdu aglardim.



Aksamlar bir roman gibi biterdi.
Jezabel kan içinde yatardi.
Limandan bir gemi giderdi,
sen kalkip ona giderdin.
Benzin mum gibi giderdin,
sabaha kadar kalirdin.
Hayirsizin biriydi fikrimce,
güldü mü cenazeye benzerdi.
Hele seni kollarina aldi mi;
felaketim olurdu aglardim.


ATİLLA İLHAN

RÜZGAR GÜLÜ

Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim
Sisler utanacak eğilecek
Ağzının ucundan öpeceğim
Saçına kalbimi takacağım
Avcunda bir şiir büyüyecek
Nerede olduğumu bileceğim




Bu çıplak geceler yok mu
Bu plak böyle ağlamıyor mu
Camları kırmak işten değil
Delirecek miyim neyim
Kirpiklerimden mısra dökülüyor
Kenya'da simsiyah yalnızım
Yoksul bir şilepte gemiciyim
Malezya'da yük bekliyorum
Önümden çekilirsen İstanbul görünecek
Nerede olduğumu bileceğim



Gözlerini söndürme muhtacım
Ben senin aydınlığına muhtacım
Yepyeni bir ilkbahar harcayıp
Bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp
Rüzgar gülünü arayacağım
Oran'da Pernanbouc'ta Tombuktu'da
Vinçler yine akşamları indirecekler
Yine karanlığa bulaşacağım
Gözlerin rüzgarda savrulacak



İkimiz iki sap buğday olsak
Sen benim olsan, ben senin olsam
Bir gece vakti aklına gelsem
Uykunu tutsam bırakmasam
Seni kucaklasam, kucaklasam
Birbirimizin kalbini dinlesek
Dünyanın kalbini dinlesek
Büyük ateşler yaksalar
İki güvercin uçursalar
Nerede olduğumuzu bilsek


ATİLLA İLHAN

ELDE VAR HÜZÜN

Söyleşir
Evvelce biz bu tenhalarda
Ziyade gülüşürdük
Pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha Kuşlarının
Ne meseller söylerdi mercan köz nargileler
Zamanlar değişti
Ayrılık girdi araya
Hicrana düştük bugün



Ah nerde gençliğimiz
Sahilde savruluşları başıboş dalgaların
Yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller
Elde var hüzün



O şehrâyin fakat çıkar mı akıldan
Çarkıfeleklerin renk renk geceye dağılması
Sırılsıklam âşık incesaz
Kadehlerin mehtaba kaldırılması
Adeta düğün
Hayat zamanda iz bırakmaz
Bir boşluğa düşersin bir boşluktan
Birikip yeniden sıçramak için
Elde var hüzün




ATİLLA İLHAN

KİMİ SEVSEM SENSİN

kimi sevsem sensin / hayret
sevgi hepsini nasıl değiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarim bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayrets
enden nedense vazgeçilemiyor



her şeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor



kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla çağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum


ATİLLA İLHAN

SEVDALI SÖZCÜKLER

Beni tanımadın mı dedi
Bir sözcük bir sözcüğe
Çevir zamanın sayfalarını
Belleğini iyi yoklaİ
yi bak gözlerimin içine
Anılar devşir yüzümden




Bir yağmur sonrasıydı
Yan yana düşmüştük hani
Bir şiirin ilk dizesinde
Göz göze gelmiştik birden
Bir şey kımıldamıştı içimizde
Sonra sürülmüştük şiirden
İzinsiz öpüştük diye



Anımsadım dedi öbürü
Elin elime değince
Bindim sevdanın mor atına
Gittim ta eski günlere
Küçüldükçe büyüdü hüzün
Adını bilmediğim bir şey
Çıt diye kırıldı içimde


Ne acılar çektim bilsen
Nelere katlandım gurbette
Senetlere tutanaklara
Mahkeme kararlarına geçtim
Yıllarca ad oldum bir kötüye
Bir an bile unutmadım seni
Göz göze gelmedim hiç
Senden başka bir sözcükle


Sesin sesime değince
İçimdeki süt denizleri
Köpürmeye başladı gene
Öpüşe banınca dudaklarımızı
Kendi kokusunu duydu yosun
Şiirin gizli aynasında
Kendi rengini gördü menekşe



Haydi gel dedi
Dişi sözcük erkek sözcüğe
Başka bir şiire girelim
Görünmeden ozan abiye



ALİ YÜCE

YAK SEVDANIN ÇIRASINI

Ne hüzünler kurtarır senine
çeyiz sandığının ceviz gölgesi
ve ne de acının ses duvarındaki
yorgun ve bıkkın bekleyişler


Acılar karartmışsa bile günlerin duvağını
düşürmüşse de ilkyazın tomurcuklarını fırtınalar
hayat kendini yeniden yaratan bir bahardır
verecektir en olgun meyvelerini mutlaka
yeter ki hüzünler sarartmasın yüzünü



Yak sevdanın çırasını türkülerle
barajını yıkan bir ırmak gibi katil hayata
hüznün isyana dönsün artık
bitsin bezginliğin ölümcül suskunluğu
evde kalmış bir cinsellik degildir çünkü dünya


AHMET TELLİ

HALA KOYNUMDA RESMİN

Sımsıcak konuşurdun konuşunca
ırmak gibi, rüzgar gibi konuşurdun
yayla kokuşlu çiçekler açardı sanki
çiğdemler güller mor menevşeler açardı
Sımsıcak konuşurdun konuşunca
Hâlâ koynumda resmin



Dağları anlatırdın ve dostluğu
bir ceylan gibi sekerdi kelimeler
Sesini duymasam çölleşirdi dünya
dağlar yarılır ırmaklar kururdu
bulutlar çökerdi yüreğime
Hâlâ koynumda resmin



Gün akşam olur elinde kitaplar
ve bir demet çiçekle çıkıp gelirdin
bir kez bile unutmadın "merhaba" demeyi
ve en yanık türküleri nasıl da söylerdin
bir dostun vurulduğu gün
Hâlâ koynumda resmin



Kaç mevsim kırlara çıkıp
çiçekler topladık mezarlar için
Belki ürküttük tarla kuşlarını
belki kurdu kuşu ürküttük
ama aşkı ürkütmedik hiç
Hâlâ koynumda resmin



Ve hâlâ sımsıcak durur anılar
sımsıcak ve biraz boynu bükük
Ne varsa yaşanmış ve paylaşılmış
yasak bir kitap gibi durmaktadır
ve firari bir sevda gibi
Hâlâ duvarlarda resmin

AHMET TELLİ

GÜLÜŞÜN EKLENİR KİMLİĞİME

Gün biter gülüşün kalır bende
anılar gibi sürüklenir bulutlar
Ömrümüz ayrılıklar toplamıdır
yarım kalan bir şiir belki de




Aykırı anlamlar arayıp durma
güz biter sular köpürür de
kapanmaz gülüşünün açtığı yara
uçurum olur cellat olur her gece



Her gece yeniden bir talan başlar
acı ses olur, ses deli bir yağmur
eski bir eylüle gireriz böylece



Sığındığım her yer adınla anılır
ben girerim, sokağı devriyeler basar
bir de gülüşün eklenir kimliğime



AHMET TELLİ

ÇOCUKSUN SEN

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen




Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil


AHMET TELLİ

BELKİ YİNE GELİRİM

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.



Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü



Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı"
Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların



Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük



Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma



Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük



İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim



Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük



Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...


AHMET TELLİ

SERENAD

Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.



Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
İklimden şarkılar getirdim sana.




Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...




Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.



Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

AHMET MUHİT DRANAS

AHMET MUHİT DRANAS "KAR"

Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden.



Sesin nerde kaldı, her günkü sesin,
Unutulmuş güzel şarkılar için
Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan,
Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan
Sesin nerde kaldı? kar içindesin!



Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam!
Uyandırmayın beni, uyanamam.
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram...
Buğulandıkça yüzü her aynanın
Beyaz dokusunda bu saf rüyanın
Göğe uzanır - tek, tenha - bir kamış
Sırf unutmak için, unutmak ey kış!
Büyük yalnızlığını dünyanın.

AHMET MUHİT DRANAS "EVRENİ SEVMEK Kİ..."

Aç mısın kardeşim, gel olanı bölüşelim,
Ama şiirlerimle seni doyuramam ki;
Ta, yıldızlara değin uzansa bile elim,
Daha ötelerine, daha...buyuramam ki.




İnsanı insan diye sevmişim, hep severim;
Ve onu tanrılara karşı bile överim.
Ben bütün bir evreni sevmişim; alın terim
Var evrende; öz, üvey diye ayıramam ki.




Güzellikleri alır satarım, gelişim bu.
Güzel tellalıyım ben; alan var mı? neşem bu.
Güzel'le yüceltirim insanlığı, işim bu,
Çirkini, kabayı ve hamı kayıramam ki.




İnsanoğulluğunu kulluk diye almışın!
Düşüncenin orakla biçilmesine karşın
Bir geleceğin dulda düşlerine dalmışın;
Bu derin aldanıdan seni uyaramam ki,
Kim zafere erecek? Zafer ne? Bir akşamda
Güneşi bağlamaksa geceye karşı, ya da
Haykırmaksa, gür... varım, bir güldür açan, ama
Kini bir hançer gibi kından sıyıramam ki.




Hep Tanrı mı gerek, ey tapınağı dünyanın,
Özgürlükler üstünde?... Bir yüce aramanın
Yıldızsal kulesinden sesleniyorum: kalkın!
Duyuramam ki ama beni, duyuramam ki...

AHMET MUHİT DRANAS "ESENLİK SİZE"

O gün bu gün size özendim
Her yerde; hava, toprak, deniz.
Bir serüvendi; gökteyseniz
Çıktım, yok, yerdeyseniz indim.
İlkin, size içkiyi tattırdım:
Ömür boyunca sarhoşsunuz;
Ne açsınız artık ne susuz.
Sizsiz ben de susuz kalırdım.
Size geceyi de öğrettim
Onda düşlerle çoğaldınız;
Yaşantıda yorgun ve yalnız
Değilsiniz; sizi ürettim.
Biterdi belki bir uykuyla
Her şey, ve tadından ötürü.
Gördünüz ki bundan ileri
Bir şey var çağıran tutkuyla.
Çağırdım, çağırdım, çağırdım
Bir böcek gibi titriyerek.
Koştunuz tükeninceyedek
Ha bir adım, daha bir adım...
Sizi ölümle perçinledim
Bana...ve sımsıkı ve sıcak;
Üşürdünüz ah, çırılçıplak
Ölüm döşeğinde; önledim.
Size yani günahı sundum;
Öptünüz ve güzelleştiniz.
Çirkindiniz ilkin, tek ve pis.
Irmak oldunuz; sizde yundum.
Şimdi olay, hep ya hiç gibi,
Vardan ve yoktan özge bir şey,
Sevgiden de öte bir düzey;
Olmak ya da olmamak belki.

AHMET MUHİT DRANAS "AĞRI"

Vardım eteğine,secdeye kapandım;
Koşup bir koluna sımsıkı abandım.
Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
Sükûn içindeki heybetin gönlümce.
Devce yapında ilk rahatlığı duydum.
Şifası mı ne ki ruha bu ilk yudum
Hayâl arkasında boş çırpınışların
Sen uygun bir vakti gelince rüzgârın
Sonsuzluğa doğru kalkacak sihirli
Bir gemisin göklerde demirli
Ve ben rıhtımında bekleyen tek yolcu...
Düşüncemizin en haksız, en korkuncu;
Açan o ağulu çiçek delilikte,
Gir sır mezara cesetle birlikte,
Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,
Yılan ağzındaki elma...
Ey, ateşi
En derin yerinde gizli gizli yanan!




Seyrediyor ruhum kar balkonlarından
İnsanın göresi olmaz manzarayı
Ve aklın o uçsuz bucaksız sarayıYıkılıyor...
Duygu bir kartal hızıyla
Fırlıyor engine sevinç avazıyla
Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar,
Hep öyle başımın üstünde dursunlar
Menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi...
Asılı kalsın hep bu yağmur hevengi.
Dünyayı saran bu gece ne gecedir,
Yıldızlardan yağan ışık ne incedir!
Yansın o yıldızlar, bitinceye kadar
En derin uykular, en tatlı uykular.




Ey, gökperdelere şahlanan tanrısal!
Eteklerindeyiz işte.
Ve bir masalİçinden gelmişiz sana, atlı yaya,
Attığımız okta kısmeti bulmaya.
Yitik, perişandır elbet bencileyin
Pişmanlığın ırgat olup geceleyin
Günle bahtın çağrısına koşan kişi.
Ah, iç sıkıntısı! sen ettin bu işi.
Zevk, o yosma kadın eski bir bahçede
Ayaküstü günah işlenen gecede
Bir susuzluk kadehi sunmuştu bana:
Yüzümü maskesiz gösteren ilk ayna.
Yel alsın götürsün bütün o geçmişi,
Büyülü kadehin zehrinden içmişi
Serin yalanında kandırmaz her pınar.
Dindirir miydi ki en tatlı rüzgârlar
Bende gizli gizli başlamış ağrıyı:
Bu, rüzgâr ve gemi uğramaz bir kıyı
Ya da bir teknede açılmış bir delik;
Hangi pencereye koşarsan ahretlik
Bir gökyüzü, siyah, güneşten habersiz,
Her adım attığın yeri basan bir sis.
Hangi yana baksam onu görüyorum:
İnancın kaydığı bir dipsiz uçurum;
Günah kapılarının aralandığı,
Tanrıların bile avaralandığı
Şaşkın, çaresiz bir insan kaderince.
Güneş! güneş! güneş! ey, ölümsüz ece!
Sana tapınanlar kardeşimdi benim;
Güneş! güneş! ben sana doğru gelenim,
Kucakla beni, tanrıça, sev, sar beni,
En yırtıcı, en aç hayvanların ini
İçimin göz görmez mağaralarıma gir
Senin girmediğin yerde haset, kibir
Dert, kin, yalan, ölüm, korku ve işkence,
Çakal seslerinden örülmüş bir gece,
Teneşir başında oynaşan çirkinler
Engerek düğümü doğuran gelinler,
Zina şöleninde beynin nöbet nöbet
Cehennem halayı çeken bin iskelet
Ve yaprak indiren ağaçlar baharda...
Senin bağışından yoksun kucaklarda
Çocuklar kertenkeleyle bir biçimde.
Ağrı'ya eş bir dağ olsaydı içimde
İlkin şu gönlüme doğardın her sabah,
Daha her yer geceyken sarardın, gümrah
Sarı saçlarınla benim varlığımı,
Kendimde taşırdım kendi taptığımı...
Ağrı'ya eş yüce bir dağ yok içimde
Ne kadar cüceyim dert ve sevincimde!
Kaplamış gözümün gördüğü her ufku
Umutsuz, zifiri bir gece, bir korku.




Ah, yazık ki bütün insanlık güneşsiz.
Ey ateş, nasıl da seni yitirmişiz!
Bu yalnız inilti esen manzaradan
Bir çaresiz ay'dır sallanan aradan;
Işık tuttuğu her şey bir taze yara.
Onmaz bu gece.
Bırak karanlıklara!
Can yiğitliği yitirmiş, kalp aşkı
İlenişlerinden insanın bir şarkı
Tutmuş dört yanı, bir çirkin ağıt, eski...
Ah güç de değildi bahtiyarlık belki;
Üstümüzde deniz gibi bir gökyüzü
Altında her kalbe esenlik payı var;
Bizimdir, yelken açmış giden bulutlar,
Vurup alnımıza serin gölgesini,
Bizimdir bu koku, bu renk dolu sini
Üstünde seslerle ışıklar kamaşan;
Bizimdir bu zafer, bu beste ve bu şan.
Şu aydın, ferah ve rahat gök altında
Her kazazedenin müjdesi bir ada,
Her gülüşe ayna bir gölek kenarı;
Koparırken elin taze meyvaları
Öyle kolaydı ki yaşıyorum demek;
Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek
Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede?
Ağrı! başına boz bulutlar inmede.
Ne ki bu cendere, ne ki bu sonsuzluk,
Kim bu vurulmuş yatan, ova boyunca,
Bir kan çeşmesine açık durup avcu?
Çile pazarında cana pey sürümü
Çözmek mi istemiş o çetin düğümü?
Korkunç bir ezgide çatlayan bu kamış
Yitirdiğimiz bir cennet mi aramış,
Ölümsüz barışa gülen şafakları,
Lezzet ve esenlik tüten ocakları,
Ömre öpüş tadıyle uyandığımız,
Tanrısal bir çıra gibi yandığımız?..
- Dağ! senin yandığın gibi bir vakitler
-Vuran bir toz parçası değilse eğer
Küçük gövdesine budur giren ölüm,
Onun yüzünü bizden çeviren ölüm...




Sen ey, oyununu en güzel oynayan!
Hangi kıvılcımla fışkırttın ruhundan
Bir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi?
Ey sen! ölümden çok hayatın kardeşi
Dirilttin nasıl bir mucizeyle tekrar
Her şeyi, dostluktan düşmanlığa kadar
Ve geri getirdin o sürgünlerini?
Nerde buldun tekrar eski günlerini
Zamanlar içinde yitmiş kardeşlerin
Ve en güzelini sönmüş ateşlerin,
Kalbimin o kadar sevdiği o gülü,
Ölüm ötesinin mutlu tahayyülü
Evrensel cümbüşü, yaşama şevkini,
Bizden gidenlerin bir gün en yakını
Ümidi ve şafak kanatlı neşeyi,
O aşkı, o tadı, o gülümsemeyi?..
Ey boş gecelerin dadı ayışığı!
Salla, salla hüzün uyuyan beşiği
Söğütlerin nazlı dalları içinden
Ki o altın saman yolları içinden
Bir sabahı özleyen şu taze kadın
Yatsın başyastığına anılarının;



Bir makine sesiyle işleyen kalbi
Alıp gezdirsin onu bir gemi gibi
Düşlerinin durgun, mavi denizinde.
Beni de hep kendi kendimin izinde
Fenerinle yolumu aydınlatarak
Barış çeşmesini aramaya bırak,
Budur yaşadığın sürece görevin;
Gecelerin birinde, solgun alevin
Güne yenilmeye başladığı zaman
Üstüne başımın düştüğü kitaptan
Eser Mevlânâ'nın üflediği rüzgâr...
İşte, gam türküsü söyleyen kamışlar
Rüzgârından gördüğüm ova boyunca.
Bu bir düştür belki, insan uyanınca,
Gözlerinde kalır serabı bir ömür,
Her şey bu ışıltı ardından görünür
O insana; sevmek, yaşamak ve ölüm.
Seni uykuya çekip götüren elim
Kadınım, ayışığı içinden şu anda
Aldanış diye ne varsa bir insanda
O daldan tutuyor...Böyledir bu. Kader
Kavuşur sabaha en uzun geceler
Ve serin durur her avunuş testisi.




Rüzgârlar başladı.
Sonsuzluk gemisi
Önünde köpürüp şahlanmada engin;
Yolcusu olduğun nihayetsizliğin
Bir ucu Allah'ta ve sende bir ucu.
Başlıyor serüvenlerin en korkuncu:
Gökyüzüne doğru yürüyen yeryüzü,
Barıştıran sınır geceyle gündüzü;
Ey sonuca doğru ilkuçtan gelen Dağ!
Göğü perde perde delip yükselen Dağ!

AHMET KUDSİ TECER "TABİAT ODAM"

Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.



İstemem başımın üzerinde dam,
Tabiat odam.
İstemem topraktan başka bir yatak,
Kehkeşanlar tak.



Kuşlardan savrulan bir incecik tüy,
Üstümde örtü.
Ve aydan kırpılan bütün yıldızlar,
Rüyamda kızlar.




Her sabah neşeyle uyanan bir eş,
Koynumda güneş.
Dallarda ötüşen kuşlar kabilem,
Bilmezler elem.



Ağlarsak bizimle beraber olur,
Hemşirem yağmur.
Sızlarsak bizimle beraber sızlar,
Kardeşim rüzgâr.



İsteyen toplasın binlerce arşın,
Karlardan kışın.
Mutlaka öptürür bağlarda temmuz,
Çıplak bir omuz.




Severim kırlarda ben yaşamayı,
On iki ayı.
Severim kırların yeşil göğsünü,
Bütün süsünü.




Ölürsem istemem ne yas, ne kefen,
Ne başka bir fen.
Üstümden kalkmasın çimen, çiy, yosun,
Ruhum uyusun.

AHMET KUDSİ TECER "ORDA BİR KÖY VAR,UZAKTA"

Orda bir köy var, uzakta,
O köy bizim köyümüzdür.
Gezmesek de, tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür.



Orda bir ev var, uzakta,
O ev bizim evimizdir.
Yatmasak da, kalkmasak da
O ev bizim evimizdir.



Orda bir ses var, uzakta,
O ses bizim sesimizdir.
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir.



Orda bir dağ var, uzakta,
O dağ bizim dağımızdır.
İnmesek de, çıkmasak da
O dağ bizim dağımızdır.




Orda bir yol var, uzakta,
O yol bizim yolumuzdur.
Dönmesek de, varmasak da
O yol bizim yolumuzdur.

AHMET KUDSİ TECER "NERDESİN"

Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar:-Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin.




Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana:-Nerdesin?




Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben.
Elverir ki bir gün bana, derinden,
Ta derinden, bir gün bana "Gel" desin

AHMET KUDSİ TECER "İHTİYAR AŞIK"

Yıllardan beridir ağaran teller,
Bu akşam parıldar şakaklarında.
"Bu gece ömrümün en son demi, der,
Büsbütün ağarsın varsın yarın da...




"Çırpınır göğsünün içinde kalbi,
Bir yaşlı ağaca sinen kuş gibi.
Nedir bu esrarlı halin sebebi?
Neden parlıyor gözler?...Bir oda:




Yaslanmış, altından ipek bir sedir,
Bir kız ki ay ondan beyaz değildir.
Öptükçe ağaran bir gül denilir.İ
htiyar bülbülün dudaklarında...

AHMET KUDSİ TECER "BAŞBAŞA"

İşte bir vazoda açmış iki gül,
İşte bir saksıda eşsiz kuşkonmaz.
Gülleri gördükçe gönlüm bir bülbül,
Saksıya baktıkça içimde bir haz.




Dışarda fırtına, uğultu, tipi;
Odada sessizlik tutulur gibi;
İşte o da geldi, evin sahibi,
Oturduk, eskiden konuştuk biraz.




Dışarda fırtına, tipi...
Yerler kar;İçerde başbaşa iki bahtiyar.
Onları ısıtan eski bir bahar,
Dışarda yepyeni bir kış, bir ayaz.

AHMET HAŞİM "GECE"

Tireyen ellerimle penceremi
Actim afaki leyle karsi... Yine
Gecenin gölgeden manazirina
Imtizac eylemis nücumü bahar...




Sihri eb`at icinde simdi gümüs
Bir sehap andiran miyah uyumus..
Kalbi seydayi leyl olan rüzar
Esiyor gölgelerde velvelekar...




Ah o bir aski bi-tenahi mi
Geceden, tudei manazirdan
Yükselen rasei humarü buhar?




Sanki hulyayi vasla müstagrak
Sebi bir itri hisle doldurarak
Dolasan, titresen kadinlardi...

Sanki bir savti gaibü mühtez
Kalbe bir aski bi-vefa yetmez
"Seviniz, muttasil sevin!" derdi

AHMET HAŞİM "BİR GÜNÜN SONUNDA ARZU"

Yorgun gözümün halkalarinda
Güler gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi.. sonsuz, iri güller
Güller ki kamistan daha nalan,
Gün dogdu yazik arkalarinda!




Altin kulelerden yine kuslar,
Tekrarini ömrün eder i`lan,
Kuslar midir onlar ki her aksam,
Alemlerimizden sefer eyler?...





Aksam, yine aksam, yine aksam,
Bir sirma kemerdir suya baksam;
Aksam, yine aksam, yine aksam,
Göllerde bu dem bir kamis olsam!

AHMET HAMDİ TANPINAR "YAĞMUR"

Uyu! gözlerinde renksiz bir perde,
Bir parca uzaklas kederlerinden
Bir ruh gülümsüyor gibi derinden.
Meh-tabin ördügü saatler nerde?




Yarsin bahcelerde rüzgar gezinsin,
Yagmur ince ince topraga sinsin,
Bir baska alemden gelmis gibisin,
Dalmis gözlerinle pencerelerde.

AHMET HAMDİ TANPINAR "BURSA'DA ZAMAN"

Bursa`da bir eski cami avlusu,
Mermer sadirvanda sakirdiyan su.
Orhan zamanindan kalma bir duvar...
Onunla bir yasta ihtiyar cinar,
Eliyor dört yana sakin bir günü;
Bir rüyadan artakalmanin hüzünü
Icinde, gülüyor bana derinden,
Sanki bir hatira serinliginden,
Ovanin yesili, gögün mavisi,Ve mimarilerin en ilahisi...




Bir zafer müjdesi burda her isim,
Yekpare bir anda gün, saat, mevsim,
Yasiyor sihrini gecmis zamanin,
Hala bu taslarda gülen rüyanin,
Güvercin bakisli sessizlik bile
Cinliyor bu gecmis zaman vehmiyle.
Gümüslü bir fecrin zafer aynasi,
Muradiye, sabrin aci mehvasi,
Ömrümün timsali beyaz nilüfer,
Türbeler, camiler, eski bahceler.
Sanli menkibesi binlerce erin,
Sesi arsa cikan hengamelerin
Nakleder yadini gelen gecene...
Bu hayalde uyur
Bursa her gece:
Her sabah onunla uyanir, güler
Gümüs aydinlikta serviler güller
Serin hulyasiyle cesmelerinin;
Basindayim sanki bir mucizenin
Su sesi ve kanat sakirtisindan,
Billur bir avize Bursa`da zaman.




Yesli türbesini gezdik dün aksam;
Duyduk bir müsiki gibi zamandan.
Cinilere sinmis Kur`an sesini;
Fetih günlerinin saf nes`esini,
Aydinlanir gördüm tebessümünle...
Isterdim bu eski yerde seninle
Bas-basa uyumak son uykumuzu
Bu sükün icinde...
Ve ufkumuzu,
Cepcevre kaplasin bu ziya, bu renk,
Havayi doldursun uhrevi ahenk.
Bir ilah uykusu olur elbette
Ölüm bu tilsimli ebediyette,
Belki de rüyasi eski cedlerin,
Beyaz bahcesinde su seslerinin.

CAHİT SITKI TARANCI "DESEM Kİ"

DESEM Kİ



Desem ki vakitlerden bir nisan aksamidir
Ruzgarlarin en ferahlaticisi senden esiyor
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini
Ormanlarin en kuytusunu sende gezmekteyim
Senden kopardim ciceklerin en solmazini
Topraklarin en bereketlisini sende surdum
Sende tattim yemislerin cumlesini.
Desem ki sen benim icin,
Hava kadar lazim,ekmek kadar mubarek
Su gibi aziz bir seysin
Nimettensin,nimettensin!
Desem ki...
Inan bana sevgilim inan.
Evimde senliksin,bahcemde bahar;
Ve soframda en eski sarap.
Ben sende yasiyorum,
Sen bende hukum surmektesin.
Birak ben soyliyeyim guzelligini,
Ruzgarlarla,nehirlerle,kuslarla beraber.
Gunlerden sonra bir gun Sayet sesimi farkedemezsen,
Ruzgarlarin,nehirlerin,kuslarin sesinden
Bil ki olmusum.
Fakat yine uzulme,musterih ol;
Kabirde boceklere ezberletirim guzelligini,
Ve neden sonra,
Tekrar duydugun gun sesimi gokkubbede,
Hatirla ki mahser gunudur,
Ortaliga dusmusum seni ariyorum.

Cahit Sitki Taranci

AZİZ NESİN "YA ZAMANINDAN ÇOK ERKEN GELİRİM"

YA ZAMANINDAN ÇOK ERKEN GELİRİM



Ya zamanindan cok erken gelirim
Dunyaya geldigim gibi,
Ya zamanindan cok gec ,
Seni sevdigim gibi



Mutluluga hep gec kalirim
Hep erken giderim mutsuzluga
Ya hersey bitmistir coktan
Ya hicbir sey baslamamis.



Oyle bir zamanina geldimki yasamin
Olume erken sevgiye gec,
Yine gecikmisim bagisla sevgilim
Sevgiye on kala olume bes!

Aziz Nesin

AZİZ NESİN "SUSARAK"

SUSARAK


Gunes altinda soylenmedik soz yokmus..
Bu yuzden geceleri soyluyorum sevdigimi..
Ne gece ne gunduz yokmus soylenmemis soz..
Bende soylenmisleri soyluyorum yeni bicimde..
Hic bir bicim kalmamis dunyada denenmedik...
Bende susuyorum sevgimi saklayip icimde....
Duyuyorsun degilmi suskunlugumu nasil haykiriyor...
Susarak sevgisini ilan eden cok var sevgilim ...
Ama bir baska seven yok benim sustugum bicimde .....

Aziz Nesin

KENDİME ÖĞÜT

KENDİME ÖĞÜT



Uslanma hic hep deli kal
Buyume sakin cocuk kal
Es deli deli boyle kal
Son harmaninda sevdanin
Tuken toz toz savrula kal
Sucustu bulmali olum
Olurken de sevdali kal ...


AZIZ NESIN

AZİZ NESİN "DAHA NE"

DAHA NE


Verebileceginin hepsini verdi
Yasatti sana yasanmamislarini
Ama sen sonsuz sinirsiz doyumsuz
Hicbir sevi surgit degil
Cennet bir tadimlik
Mutluluk bir simsek pariltisinca
Zaman nasil donmussa bir resimde
Donmuslugudur zamanin mutluluk
Olumsuz olan bir anmalik
Yasatti seni yasayamadiklarinda
Hem de olesiye
Daha ne

Aziz Nesin

BEHCET NECATİGİL "SEVGİLERDE"

SEVGİLERDE


Sevgileri yarinlara biraktiniz
Cekingen,tutuk,saygili
Butun yakinlariniz
Sizi yanlis tanidi.



Bitmeyen isler yuzunden
(Siz boyle olsun istemezdiniz)
Bir bakis bile yeterken anlatmaya her seyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldi.



Siz genis zamanlar umuyordunuz
Cirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi soylemek.
Yillarin telaslarda bu kadar cabuk
Gececegi aklimiza gelmezdi.



Gizli bahcenizde
Acan cicekler vardi
Gecelerde ve yalniz.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadi.

Behcet Necatigil

BEHCET NECATİGİL "SEN,BEN,O"

SEN,BEN,O



Her ben , dolayli bir sekilde bir seni anlatis, bir senden yakinistir.
Cunku benim yerim seninle onun arasindadir.
Ve o degildir bana yakin olan, sensin.
Ben ben olsam dilbilgisi kitaplarindaki tekil sahis zamirlerini su
siraya gore duzenlerdim.
Sen, ben, o!
Basta sen gelir, cunku ben diye bir sey yok sen olmadikca.
Her ben, ben'ligini sen'le anlar...


Behcet Necatigil

BEHCET NECATİGİL "DÖNMÜŞ DALLARDA ÇİÇEK"

DÖNMÜŞ DALLARDA ÇİÇEK


Iyidir beraber olmamiz
Yaklasmis,degisik.
Duyulur cevrenin gurultusunde
Issiz
Bizde birsey eksik.

Belki de bir sey fazla,yillarca bilmedik
Cokmus birdenbire agir:
Bir kirik guluste
Yitik
Umitsiz hatirlanir.



Bulmak gibi tipki
Karlar altinda kayip uzanirken ova
Yolu kendiliginden,
Donmus dallar esen ilik ruzgara
cicek acar cekingen.


Aldanarak,unutulmus
Senin yolun ayri,benimki ayri
Az sonra ikimiz de yalniz
Kısa bir zaman icin,saat bes sulari
Iyidir beraber olmamiz.


Behcet Necatigil

CAHİT KÜLEBİ "DOST"

DOST


Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gicirdamasin
Oyle yorgunum ki hic sorma
Sen halimden anlarsin
Sabahlara kadar oturup konusalim
Kimse duymasin
Mavi bir gokyuzumuz olsun kanatlarimiz
Dokunarak ucalim.



insanlardan buz gibi sogudum,
iste yalniz sen varsin
Oyle halsizim ki hic sorma
Anlarsin.

Cahit Külebi

ATİLLA İLHAN "BEN SANA MECBURUM"

BEN SANA MECBURUM



ben sana mecburum bilemezsin
adini mih gibi aklimda tutuyorum
buyudukce buyuyor gozlerin
ben sana mecburum bilemezsin
icimi seninle ısıtıyorum



agaclar sonbahara hazirlaniyor
bu sehir o eski Istanbul mudur
karanlikta bulutlar parcalaniyor
sokak lambalari birden yaniyor
kaldirimlarda yagmur kokusu
ben sana mecburum sen yoksun



sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
insan bir aksam ustu ansizin yorulur
tutsak ustura agzinda yasamaktan
kimi zaman ellerini kirar tutkusu
bir kac hayat cikarir yasamasindan
hangi kapiyi calsa kimi zaman
arkasinda yalnizligin hinzir ugultusu




fatih'te yoksul bir gramafon caliyor
eski zamanlardan bir cuma caliyor
durup kosebasinda deliksiz dinlesem
sana kullanilmamis bir gok getirsem
haftalar ellerimde ufalaniyor
ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
ben sana mecburum sen yoksun




belki haziran'da mavi benekli cocuksun
ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
bie sileb,siziyor issiz gozlerinden
belki yesilkoy'de ucaga biniyorsun
butun islanmis tuylerin urperiyor
belki korsun kirilmissin telas icindesin
kotu ruzgar saclarini goturuyor




ne vakit nir yasamak dusunsem
bu kurtlar sofrasinda belki zor
ayipsiz fakat ellerimizi kirletmeden n
e vakit bir yasamak dusunsem
sus deyip adinla basliyorum
icimsira kimildiyor gizli denizlerin
hayir baska turlu olmiyacak
ben sana mecburum bilemezsin

Atilla Ilhan

ATİLLA İLHAN "ADIMLA NASIL BERABERSEM"

ADIMLA NASIL BERABERSEM



hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
bir dakika bile cikmiyorsun aklimdan
kosar gibi yuruyusun
karanlikta bir isik gibi aydinlik gulusun




hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
uzak uzak yildizlarla cevrilmis kainatin
karanlik bosluklarinda akip giderken zaman



adimla nasil berabersem oylece beraberiz
seninle her saat seninle her dakika seninle her saniye
gonlumuz mutluluga inanmis olmanin gururuyla rahat
koltugumuzun altinda birer dinamit gibi kellemiz
ve sonra her zaman her olumuyle
ayni sartlar altinda kismet olmiyan
gercekleri gormenin aydinligi alinlarimizda


hacet yok hatirlatmasina seni hatiralarin
sen bana kalbim kadar elim kadar yakinsin.

Atilla Ilhan

NAZIM HİKMET "YAŞAMAYA DAİR"

YAŞAMAYA DAİR


Yasamak sakaya gelmez,
buyuk bir ciddiyetle yasayacaksin
bir sincap gibi mesela,
yani, yasamanin disinda ve otesinde hicbir sey beklemeden,
yani butun isin gucun yasamak olacak.




Yasamayi ciddiye alacaksin,
yani o derecede, oylesine ki,
mesela, kollarin bagli arkadan, sirtin duvarda,
yahut kocaman gozluklerin,



beyaz gomleginle bir laboratuvarda
insanlar icin olebileceksin,
hem de yuzunu bile gormedigin insanlar icin,
hem de hic kimse seni buna zorlamamisken,
hem de en guzel en gercek seyin
yasamak oldugunu bildigin halde.



Yani, oylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,
yetmisinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de oyle cocuklara falan kalir diye degil,
olmekten korktugun halde olume inanmadigin icin,
yasamak yani agir bastigindan.




Diyelim ki, agir ameliyatlik hastayiz,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mumkun degilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de gulecegiz anlatilan Bektasi fikrasina,
hava yagmurlu mu, diye bakacagiz pencereden,
yahut da sabirsizlikla bekleyecegiz
en son ajans haberlerini.




Diyelim ki, dovusulmeye deger bir seyler icin,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hucumda, daha o gun
yuzukoyun kapaklanip o"lmek de mumkun.
Tuhaf bir hincla bilecegiz bunu,
fakat yine de cildirasiya merak edecegiz
belki yillarca surecek olan savasin sonunu.



Diyelim ki hapisteyiz,
yasimiz da elliye yakin,
daha da on sekiz sene olsun acilmasina demir kapinin.
Yine de disariyla birlikte yasayacagiz,
insanlari, hayvanlari, kavgasi ve ruzgariyla
yani, duvarin ardindaki disariyla



Yani, nasil ve nerede olursak olalim
hic olunmeyecekmis gibi yasanacak...



Bu dunya soguyacak, yildizlarin arasinda bir yildiz,
hem de en ufaciklarindan,
mavi kadifede bir yaldiz zerresi yani,
yani bu koskocaman dunyamiz.



Bu dunya soguyacak gunu birinde,
hatta bir buz yigini
yahut olu bir bulut gibi de degil,
bos bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlikta ucsuz bucaksiz.


Simdiden cekilecek acisi bunun,
duyulacak mahzunlugu simdiden.
Boylesine sevilecek bu dunya
<> diyebilmen icin...

Nazim Hikmet

YILMAZ GÜNEY "ESKİDEN BİLMEZDİM YALNIZLIĞI"

ESKİDEN BİLMEZDİM YALNIZLIĞI


Eskiden bilmezdim Yalnizligi
Bir agaç nasil yalniz degilse ormaninda
Bir çiçek kendi daliinda
Eskiden bilmezdim Yalnizligi



Yalnizligin içinde
Simdi yalniz, yalniz miyim
Kopuk muyum dalimdan
Uzaginda mi kaldim ormanin

NECİP FAZIL "NE HASTA BEKLER SABAHI"

NE HASTA BEKLER SABAHI...


ne hasta bekler sabahi
ne taze oluyu mezar
ne de seytan bir gunahi
seni bekledigim kadar


gecti istemem gelmeni
yoklugunda buldum
seni birak vehmimde golgeni
gelme artik neye yarar..

Necip Fazil

EDİP CANSEVER "SENİ GÜNLERE BÖLDÜM"

SENİ GÜNLERE BÖLDÜM


Seni gunlere böldüm,seni aylara
Daha yillara,yuzyillara bolecegim
Ve her zaman soyleyecegim ki beni anla
Boyle eskitilmis de olsa bu kalbi
Minesi catlamis bir dis gibi durduracagim karsinda.



Siirler soylenir,siirler biter
Biz bu sevdayi neresine sakladikdi sen ona bak da
Kahverengi avuclarina mi gozlerinin
Tam oradan mi kahverengi yagan bir aydinliga.




Butun gunler yenilesir her bekleyiste
Ve butun dunler,butun gecmisler
Kapini acarsin ki bir de,hic kimseler yok
Caresiz benim sana gelisim de hep boyle.

Dun aksama dogru turuncu bir bulut gecti
Sonra butun bulutlar hep birden gecti
Anilar,anilar,belki hepsi bir kelime.

Edip Cansever

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL "SEN NERDESİN?"

SEN NERDESİN

Caddeden sokaklara dogru sesler elendi,
Pencereler kapandi,kapilar surmelendi.
Bir komur dumaniyle tutsulendi aksamlar,
Gurbete dusmuslerin basina coktu damlar...
Son yolcunun gomuldu yolda son adimlari,
Bekci sert bir vurusla kirdi kaldirimlari.
Mezarda olu gibi yalniz kaldim odamda:
Yanan alnim duvarda,sonen gozlerim camda,
Yuvami cicekledim,sen bir meleksin diye,
Yollarini bekledim goruneceksin diye.
Senin icin kandiller tutustu kendisinden,
Resmine surme cektim kandillerin isinden.
Saksida incilendi yapraklar senin icin,
Soylendi gelmez diye uzaklar senin icin...
Saatler saatleri vurdu celik sesiyle,
Saatler son gecenin gecti cenazesiyle,
Nihayet ben aglarken topragin yuzu guldu,
Sokaklardan caddeye dogru sesler dokuldu...

Faruk Nafiz Çamlıbel

ÖZDEMİR ASAF "SENİ SAKLAYACAĞIM"

SENİ SAKLAYACAĞIM


Seni saklayacagim inan
Yazdiklarimda, cizdiklerimde,
Sarkilarimda, sozlerimde.
Sen kalacaksin kimse bilmeyecek



Ve kimseler gormiyecek seni,
Yasayacaksin gozlerimde.
Sen goreceksin, duyacaksin
Parildayan bir sevi sicakligi,



Uyuyacak, uyanacaksin.
Bakacaksin, benzemiyor
Gelen gunler gecenlere,
Dalacaksin.




Bir seviyi anlamak
Bir yasam harcamaktir,
Harcayacaksin.
Seni yasayacagim, anlatilmaz,



Yasayacagim gozlerimde;
Gözlerimde saklayacagim.
Bir gun, tam anlatmaya..
Bakacaksin, Gozlerimi kapayacagim..
Anlayacaksin.

Özdemir Asaf

2 Temmuz 2008 Çarşamba

ANONİM "GÖZYAŞLARIM"

GÖZYAŞLARIM


Göz yaslarim damla damla
Senin için akmadimi?
Ask yolunda yoldaslarim B
eni tek birakmadimi



Ilah gibi taptim sana
Sevdan ile yana yana
Meydan okudum cihana
Yoksa sesim çikmadimi



Sevdayin kölesi oldum
Askin girdabina daldim
Ar namusu göle saldim
Leylam dönüp bakmadimi



Gönlüme sevgi doldurdum
Dert kervanimi kaldirdim
Durmadan çile doldurdum
Birtek sana çikmadimi



Kerem gibi yana yana
Gönül varir askina
Ince köz serdim meydana
Bu ask seni yakmadimi

Anonim

ANONİM "HASRET RÜZGARI"

HASRET RÜZGARI

Bu Gece yine sen düsdün aklima
Resmin elimde bakdim doya doya,
Seninle oldugum günleri hayelledim,
Degerini o zaman degil, simdi bildim.



Kimseler dinlemez, görmez oldu beni,
Agliyorum canim her an gizli - gizli,
Dört Duvar arasinda anilar,
Beni sana canim ile Baglar.



Ac bana tekrar Gönül Bahceni,
Ekilsin Kirmizi Ask Gülleri,
Deger mi hic bu ayrilik ?
Sonu degil`mi aci yalnizlik ?



Yeller soguk esmeye basladi,
Kanim damarimda buzlandi,
Tek askimin atesi kaldi bagrimda,
onu da söndüremezler - Asla !



Bilmiyorum Canim sende varmidir,
Bir kere olsun sen beni kandir,
Gel beraber bir ömür boyu olalim,
Hayatimiza hüzün degil huzur katalim,
Sen`de biliyorsun bu duygu cok aci,
Seytan bile istemez onun esmesini,
adi bosa degildir : HASRET RÜZGARI

Anonim

SAİT FAİK ABASIYANIK " O VE BEN"

O VE BEN

Sana kosuyorum bir vapur icinde
Olmemek,delirmemek icin...
Yasamak;butun adetlerden uzak
Yasamak...
Hayir degil,degil sicak
Dudaklarinin hatirasi
Degil saclarinin kokusu
Hicbiri degil,
Dunyada buyuk firtinanin koptugu boyle gunlerde
Ben onsuz edemem
Eli elimin icinde olmali,
Gozlerine bakmaliyim
Sesini isitmeliyim
Beraber yemek yemeliyiz,
Ara sira gulmeliyiz
Yapamam,onsuz edemem.
Bana su, bana ekmek,bana zehir;
Bana tad,bana uyku
Gibi gelen cirkin kizim
Sensiz edemem.

Sait Faik Abasiyanik

SUNAY AKIN "SANA YAKIN"

Bir dostun sıcaklığına
öylesine
yaslanmak istiyorum ki başımı
ya omuzunu uzat sevgilim
ya da telleri kopuk
bir kemanı



kanadının altına sığınacak
bir kuş arayan
eskimiş bir saçak gibiyim sensiz
ya da bütün balinaların
kıyıya vurup intihar ettiği
bir deniz



Bir hitit çanağıyım
toprağa gömülü
ve sen
ilk kazısını yapan
bir arkolog ürkekliğiyle
ellerinin arasına
al beni



Tek dileğimdir çünkü
benimsana yakın bir sunay akın

SUNAY AKIN
Antik Acılar

MSN SEVGİ NİCKLERİ

BeLki birgün dikenLer kanatacak eLLerinizi,beLki serseri bir kurşun deşiverecek yüreğinizi, beLki birgün öLüm kapInIzI çaLIverecek apansIz.. Ama ne siz eLLerinizi çekecek dikenLerden, nede ben. Ne siz korkacaksInIz geceLerden, ne de ben. Ne siz vazgeceksiniz bu kavgadan nede ben!!!



sOn ArZuM nEdİr DiYe gELiPtE BiR SoRsAlArR HaYkIrIş oLuP SeSıM sEn YiNe sEn dERRr:)




Yağmur yağdığında tutamadığın yağmur damlacıkları kadar seni seviyorummmmmm



Seven insan Gitmeyi biLe Geçirmez akLından.. Giden İnsan Sevmemişdir ben bunu öğrendim babamdan.. Baksana Gidiyor Seni Seviyorum diyen İNsan!!



---->fIrTıNaDa dİMdİK dUrA BilİyOrSaM SaNa DuYdUğuM AşK SayEsiNdE!!




Ölüm nefes alamamak de ğil sensiz nefes almaktır...



ڪے m0deRn ZamanLarda Aşk , Düttürüdürü müdür?๏̯͡๏)

SEVGİ MSN NİCKLERİ

aLıştım aRtık YanLızLığa,, Senin aşKın Viz GeLir ßna,, ArtıK ßni SevSn De önemLi DeiL,, Zatn uzun YıLLar öYLe SanmışTım ya…




HeRGn yüzLerCe hayaL KuRaRsn HiçßiRi GeRçK oLmaz… ßiR Gün ßiR geRçK yaŞaRsn Hiç ßi HaYaLe sıĞmaz…




Sen deprem gibi girdin yüreğime fay hattı çizdin yüreğime sevilmektesin bi tanem 8.4 şiddetinde...




AyRıLMam Hadi Kov Beni Yüreginden Hic ßiR Yere Terketmem Seni Zar Zor ßuLdum ßen..!




Bazen hiç başlamaması bigün bitmesinden iyidr.Çünki beraberlik yaşlanırken bi terk ediş gençleşir.




İlk yürümeyi öğrendiğimde, hayal kırıklıkları battı ayaklarımaUnUtAmAmAktI tek suçumm...ağlamaktı kaderim.. bir silahtı kurtuluşumm.sendin benim teqq sonumm...

1 Temmuz 2008 Salı

AŞK NİCKLERİ

aLıştım aRtık YanLızLığa,, Senin aşKın Viz GeLir ßAna,, ArtıK ßni SevSn De önemLi DeiL,, ZatEn uzun YıLLar öYLe SanmışTım ya…



HeRGn yüzLerCe hayaL KuRaRsn HiçßiRi GeRçK oLmaz… ßiR Gün ßiR geRçK yaŞaRsn Hiç ßi HaYaLe sıĞmaz…



Sen deprem gibi girdin yüreğime fay hattı çizdin yüreğime sevilmektesin bi tanem 8.4 şiddetinde




AyRıLMam Hadi Kov Beni Yüreginden Hic ßiR Yere Terketmem Seni Zar Zor ßuLdum ßen..!




Bazen hiç başlamamAsı bigün bitmesinden iyidr.ÇünkÜ beraberlik yaşlanırken bi terk ediş gençleşir.



ilk yürümeyi öğrendiğimde, hayal kırıklıkları battı ayaklarıma,UnUtAmAmAktI teK suçumm...ağlamaktı kaderim.. bir silahtı kurtuluşumm.sendin benim teqq sonumm...

ANLAMLI MSN NİCKLERİ

DEhŞeTiM!! maNyAğIm! LaF sOkArIm! YeRsE uĞrAş bAkAlIm!!!


a$k yoq ßu HaYaTta $eN TakıL kEnD! HaVanDa!!!


Yalancıların Mahkumu oLaLI vefAyı Cefa Gibi çekiyOruz...


Hayellerinden değiL,KendileriNden VazgeçenLere AcıyOruz .


Al Han¢eri Vur Hadi sIrtIma. Namert im Dônûpte Bakarsam Arkama, AcIma NasILsa KahpeLik Søn Møda.


ßiR kéLéßéqin ömrü kadar mutLuLuk yeter bana.Tek isteĞim var senDen... susmaYı deNeeeeeeee....


yagmur yagdı ıslanmadım kar dokuldu uslanmadım hayalını yorgan yaptım yıne sensız uyumadım gulum.

İLGİNÇ HİKAYELER

Nasreddin Hoca:


Nasreddin Hoca bir gün heybe almak için pazara gider. Güzel bir heybe görüp pazarcı ile pazarlık yapar ve 1 akçeye anlaşırlar. Tam oradan ayrılacaktır ki daha güzel bir heybe dikkatini çeker:

Kaç akçe şu heybe muhterem?
- 2 akçe hocam.
- Aldım gitti, diyen hoca elindekini bırakır ve onu alıp tam gidecekken pazarcı seslenir:
- Hocam. Bu heybe 2 akçe. Sen 1 akçe verdin.

Hoca sinirlenir:
- Bre cahil adam! Sana önce 1 akçe verdim. Sonra da 1 akçelik heybe bıraktım! İkisi eder 2 akçe. Daha benden neyin parasını istersin!






MECLİSTE

Osman Yüksel'in milletvekili olduğu yıllardır. Bir gün meclis kürsüsünde, kendisine lâf atan vekillere dayanamaz ve:
“-Bu meclistekilerin yarısı eşektir!” der ve iner kürsüden.
Bunun üzerine meclis karışır ve herkes kendisinden sözünü geri almasını ister. Arkadaşlarının da ricası ile tekrar kürsüye çıkar ve keskin zekâsını gösteren ve vekilleri rahatlatan şu sözleri söyler:
“-Bu meclistekilerin yarısı eşek değildir!”






PARİTE OLAYI

Olay, henüz döviz kurlarının uygulanmadığı yıllarda ABD-Kanada sınırındaki bir şehirde geçmektedir:
ABD ve Kanada malum ki para birimi olarak 'dolar' kullanmaktadırlar. Yalnız her iki ülke de kendi paralarının daha değerli olduğunu iddia etmektedirler. Şöyle ki Kanadalılara göre:

1 ABD Doları= 90 Kanada Centi, Amerikalılara göre ise :
1 Kanada Doları= 90 ABD Centi.

Bir amerikalı, cebindeki 1 dolarla dolaşmaya çıkar. Bir ara karnı acıkır ve simit alır (amerikan simiti!). Simitin fiyatı 10 centtir. Cebindeki 1 doları verir. Simitçi bozuk para ararken cebinin bir köşesinde 1 Kanada doları bulur, onu verir (90 cente eşit ya!). Derken sınırı yürüyerek geçer ve Kanada da dolaşmaya başlar. Kaleme ihtiyacı olduğunu hatırlar. Girer bir kırtasiyeciye. Kalemin fiyatı da 10 Kanada centidir. Cebindeki 1 Kanada dolarını verir. Kırtasiyeci de para üstü olarak 1 ABD doları verir. Oradan da ayrılıp evine döner. Sonra düşünmeye başlar:


- Yahu sabah evden çıkarken cebimde 1 ABD dolarım vardı, şimdi de 1 ABD dolarım var. Pekiyi simitle kalemin parasını kim verdi?




BİR DERVİŞ


Garip dervişin biri büyük bir köşkün önünden geçerken evin 'av meraklısı ve zalim' olan beyi, yardımcıları ile ava gitmek için evden çıkıyorlardır. Dervişle selamlaşırlar. Aksilik bu ya o gün hiç bir şey vuramadan dönerler. Bey çok sinirlidir:
“-Sabah ava giderken karşılaştığımız o dervişi bulun çabuk! Onun yüzünden işlerim ters gitti. Uğursuzu getirin bana!”
Yardımcıları hemen dervişi bulup beyin huzuruna çıkarırlar. Bey kükrer:
“-Bre uğursuz adam! Senin yüzünden elimiz boş geldik! Hiçbir şey vuramadık! Tiz vurun kellesini!”
Derviş, beye şöyle der:
“-Beyim sabah selamlaştık. Siz hiçbir şey vuramadınız. Ben ise kellemi kaybediyorum. Siz söyleyin, hangimiz daha uğursuzuz?”



HIZLI KAPLUMBAĞA

Bu paradoks, Zenon Paradoksu olarak ta bilinir:

Hikaye bu ya, kaplumbağanın biri yolda Carl LEWİS'le (Bu ismin gerçek hayatla hiçbir ilgisi yoktur!) karşılaşır. Kısa bir sohbetten sonra kaplumbağa, Lewis'e 100 metre yarışı teklif eder. Önce bu teklife gülüp geçen Lewis, kaplumbağanın gayet ciddi ve ısrarcı olması üzerine isteksiz bir şekilde teklifi kabul eder:
- Tamam yarışalım ama neyine güvenip benimle yarışmaya kalkıyorsun be birader?Kaplumbağa, yalnız bir şartı olduğunu söyler:
- Senden tek isteğim, ben yarışa 10 metre önden başlayacağım. Bu şartla beni kesinlikle geçemezsin. Ne o yoksa korkuyor musun?
Lewis kaplumbağanın şartını kabul eder. Yalnız kaplumbağa bir açıklamada bulunur:
- Yarışa başladığımızda sen benim ilk başladığım noktaya geldiğinde ben biraz önde olacağım(mesela 10 metre). Bu anda filmi dondurup farkı göre biliriz. Tekrar harekete başladığımızda sen ikinci kez yarışa başladığım noktaya geldiğinde ben biraz daha önde olacağım(mesela 10 cm). Tekrar hareket ettiğimizde benim son olarak geldiğim yere geldiğinde ben mutlaka senin önünde olacağım. Dolayısı ile sen hiçbir zaman beni geçemeyeceksin.

Bu sözleri duyan Carl LEWİS, yarışma fikrinden vazgeçer. Mâlum, itibar meselesi...




TEMELDEN...


Temel, çalışmak için gittiği şehirden, köye babasına mektup yazar. Klasik mektup cümleleriyle başlayan mektup, şu notla biter:
-"Babacuğum. Acele cevabini bekliyrum. Yalnız, zarfa biraz da para koyarsan iyi olir. Oğlin Temel."
Aradan onbeş gün geçer ve mektubun cevabı gelir. Temel büyük bir heyecanla zarfı açar. İçinden sadece mektup çıkar. Mektubun sonunda da bir not vardır:
-"Oğlim Temel. Sana para göndereceydum. Ama aha bu geri zekali anan zarfi kapatmiş. Bir daha ki sefere evladim. İmza:Buban."

YEDİ GÜN BUNLARI YAPIN,ZEKANIZ PARLASIN!

Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki? Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu. Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesi’nin Biyomedikal Bölümü’nden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı. Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü. Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.

İşte bir haftalık program

Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığını elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kaparatak duş alın.


Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın.


Pazartesi: Akşam yemeğinde yağlı balık yiyin. İşe ya yürüyerek ya bisikletle ya da daha önce kullanmadığınız bir araçla gidin.


Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın.


Çarşamba: Yoga, Pilates ya da meditasyon derslerine katılın. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun.


Perşembe: İşe daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin. Televizyondaki ciddi bilgi programlarını izleyin.


Cuma: Alkol ve kafein tüketmekten kaçının. Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın...

SINIRLARINIZI ZORLAYIN

AYRILIK SEVDAYA AİT

Açılmış sarmaşık gülleri kokularıyla baygın en görkemli saatinde yıldız alacasının gizli bir yılan gibi yuvalanmış içimde keder uzak bir telefonda ağlayan yağmurlu genç kadın rüzgâr uzak karanlıklara sürmüş yıldızları mor kıvılcımlar geçiyor dağınık yalnızlığımdan onu çok arıyorum onu çok arıyorum heryerinde vücudumun ağır yanık sızıları bir yerlere yıldırım düşüyorum ayrılığımızı hissettiğim an demirler eriyor hırsımdan ay ışığına batmış karabiber ağaçları gümüş tozu gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar yaseminler unutulmuş tedirgin gülümser çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili hiç bir anı tek başına yaşayamazlar her an ötekisiyle birlikte herşey onunla ilgili telâşlı karanlıkta yumuşak yarasalar gittikçe genişleyen yakılmış ot kokusu yıldızlar inanılmayacak bir irilikte yansımalar tutmuş bütün sâhili çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var öyle vahşi bir tad ki dayanılır gibi değil çünkü ayrılık da sevdâya dahil çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili yalnızlık hızla alçalan bulutlar karanlık bir ağırlık hava ağır toprak ağır yaprak ağır su tozları yağıyor üstümüze özgürlüğümüz yoksa yalnızlığımız mıdır eflatuna çalar puslu lacivert bir sis kuşattı ormanı karanlık çöktü denize yalnızlık çakmak taşı gibi sert elmas gibi keskin ne yanına dönsen bir yerin kesilir fenâ kan kaybedersin kapını bir çalan olmadı mı hele elini bir tutan bilekleri bembeyaz kuğu boynu parmakları uzun ve ince sımsıcak bakışları suç ortağı kaçamak gülüşleri gizlice yalnızların en büyük sorunu tek başına özgürlük ne işe yarayacak bir türlü çözemedikleri bu ölü bir gezegenin soğuk tenhalığına benzemesin diye özgürlük mutlaka paylaşılacak suç ortağı bir sevgiliyle sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız ikimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız hiç yanılmamışız her an düşüp düşüp kristal bir bardak gibi tuz parça kırılsak da hâlâ içimizde o yanardağ ağzı hâlâ kıpkızıl gülümseyen -sanki ateşten bir tebessüm- zehir zemberek aşkımız ..

BEDEN DİLİ

Hiçbir şey söylemediğiniz zamanlarda bile aslında ne kadar çok şey söylüyorsunuz, siz de fark ettiniz mi?Kendini gizleme konusunda özel yetenekler geliştirmediyseniz, kelimeleri kullanmadığınız zamanlarda da hissettikleriniz ve aklınızdan geçirdikleriniz hakkında mesajlar göndermeyi sürdürürsünüz çevrenizdekilere.Araştırmalar kişilerle iletişimde kelimelerin öneminin sadece yüzde 7 olduğunu söylüyor. Geriye kalan yüzde 93 sözsüz iletişimden ibaret. Yani siz konuşurken görüntünüz, beden diliniz ve ses tonunuz kelimelerin önüne geçiyor. Oysa iş hayatında ne çok güveniriz kelimelerin gücüne. Nerdeyse bütün hazırlıklar bu yöndedir. Zam mı isteyeceksiniz? Hemen bir konuşma hazırlanır, içinde haklı gerekçeler sıralanır. Satış görüşmesine mi gidiyorsunuz, müşteriyle konuşulacaklar tekrarlanır yol boyu. Önemli bir sunumunuz mu var? Hazırlıkların yüzde 90’ı kelimeler üzerine kurulur…Unutmayın ki iş hayatında insanlar sizin söylemediklerinizi de görürler. Siz sadece kelimelerinize odaklandığınızda hem kendi hareketlerinizi hem de o sırada sizi dinlediğini düşündüğünüz kişilerin beden dilleri ile verdikleri mesajları gözden kaçırabilirsiniz.Beden dilinden bahsederken madalyanın iki yüzü var. Madalyonun ilk yüzü sizin beden diliniz..Tek bir cümle ile anlatmak gerekirse, eğer kelimeleriniz beden dilinizle aynı mesajları vermiyorsa, vakit kaybediyorsunuz. Kendi beden diliniz ile verdiğiniz mesajların ne anlama geldiğini bilmek profesyonel yaşamda etkili iletişim kurabilmek için çok önemli bir avantaj sağlayacaktır size. Böylelikle olumsuz sinyalleri engellemek için hareketlerinizi kontrol altına alabilirsiniz.Madalyonun diğer yüzü de dinleyicilerinizin bir başka deyişle izleyicilerinizin beden dili. Kişilerle iletişim kurarken, ister müşteriniz, ister yöneticiniz karşınızdakilerin beden dilinin verdiği mesajları doğru yorumlamak size yelkenleri suya indirmek zorunda kalmak yerine yelkenin yönünü değiştirebilme yeteneğini kazandırır. Çünkü iletişimde esas olan sadece anlatmak değil aynı zamanda anlamaktır da. Yani sadece konuşmayın ve sadece dinlemeyin, izleyin de.Kalabalıklarda gözlem yapınBaşkalarının hareketlerini incelemek ve okumak için olduğu kadar kendi hareketlerinizin de bilinçli bir şekilde farkına varmak için pratik yaparak kendinizi geliştirin. Bunun için en ideal yerler insanların kalabalıklar halinde bulunduğu yerlerdir. Ama başkalarında gözlemlediğiniz beden dilini yorumlamaya çalışırken yapılabilecek en önemli hata diğer faktörlerin etkilerini göz önünde bulundurmadan, kalıplaşmış anlamlar yüklemektir. Bu yanılgıya düşmeden, beden dilini kendinden emin, güvenilir ve saygın bir kişisel izlenim bırakabilmek için kendi lehinize kullanın. Siz bedeninizle ne söylediğinizin farkında olmayabilirsiniz, ama izleyicileriniz mutlaka mesajı alacaktır. Sizin vermek istediğiniz mesajı aldıklarına emin olmak için beden dilinin önemini göz ardı etmeyin.

Suna Aslan
İmaj Danışmanı
(ALINTI)

HALİL İBRAHİM BEREKETİ NEREDEN GELİYOR?

Şarkisi dillere destan bu hikayenin bir de kisisel gelisim yönü olabilir diye arastirdik.Okuyunca hak vereceksiniz. Atalarimizdan bize kalan önemli miraslardan yasanmis bir olay.HALIL IBRAHIM BEREKETI...
Vaktiyle birbirini çok seven iki kardes varmis...Büyügü Halil... Küçügü ise Ibrâhim...Halil; evli, çocuklu. Ibrahim ise bekârmis...Ortak bir tarlalari varmis iki kardesin...Ne mahsul çikarsa, ikiye pay ederlermis... Bununla geçinip giderlermis...Bir yil, yine harman yapmislar bugdayi. Ikiye ayirmislar... Is kalmistasimaya...Halil, bir teklif yapmis :- Ibrahim! Kardesim, ben gidip çuvallari getireyim. Sen bugdayi bekle.- Peki abi demis Ibrahim...Ve Halil gitmis çuval getirmeye... O gidince, düsünmüs Ibrahim:- Abim evli, çocuklu. Daha çok bugday lazim onun evine. Böyle demis ve kendipayindan bir miktar atmis onunkine...Az sonra Halil çikagelmis.- Haydi Ibrahim, önce sen doldur da tasi ambara demis- Peki abi..!Ibrahim, kendi payindan bir çuval doldurup düsmüs yola...O gidince, Halil'i düsünmüs: Demis ki:- Çok sükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardesim bekâr. Odaha çalisip, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek.Böyle düsünerek, Kendi payindan atmis onunkine birkaç kürek...Velhasil, biri gittiginde, öbürü, kendi payindan atmis digerine.Bu, böyle sürüp gitmis...Ama birbirlerinden habersizlermis.Nihayet aksam olmus. Karanlik basmis.Görmüsler ki, bitmiyor bugdaylar.Hatta azalmiyor bile...Hak Teala bu hali çok begenmis.Bugdaylarina bir bereket vermis, bir bereket vermis ki...Günlerce tasimis iki kardes, bitirememisler.Sasmislar bu ise...Aksine çogalmis bugdaylari.Dolmus tasmis ambarlari.Bugün "Bereket" denilince, bu kardesler akla gelir.Bu bereketin adi: Halil Ibrahim bereketidir...

İLGİNÇ GERÇEKLER

- Bal bozulmayan tek gidadir.

- Ördegin sesi yanki yapmaz.

- Denizyildizlarinin beyni yoktur.

- Üzüm mikrodalga firinda patlar.

- Insan yilda en az bin 460 rüya görür.

- Içtigimiz sular 3 milyar yasindadir.

- Karinca iki hafta su altinda yasayabilir.

- Insan kalbi dakikada 60-80 defa çarpar.

- "Pi" sayisinin bir milyarinci rakami 9'dur.

- Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.

- Insanin kalça kemigi betondan daha saglamdir.

- Türkiye'de Mehmet adinda 1 milyon 229 kisi var.

- Sabahlari elma kahveden daha fazla uykunuzu açar.

- Yerçekimsiz ortamda mum alevi küre seklinde olur.

- Otomobil sayisi insan sayisindan 3 kat daha hizli artiyor.

- Dogum gününüzü en az 9 milyon kisiyle paylasiyorsunuz.

- Bir bardak sicak su, buzdolabinda soguk sudan daha çabuk donar.

- Dünyada bir yilda gerçek paradan daha fazla Monopol parasi basiliyor.

- Eksi 90 derecede nefesimiz, havanin ortasinda donar ve düser.

- Vücudumuzdaki tüm damarlari uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.

- Çin'de Ingilizce konusan kisi sayisi Amerika'dan daha fazladir.

- Elma, sogan ve patatesin tadi aynidir. Fark sadece tamamen kokularindan kaynaklanir. Aslinda hepsi tatlidir.


-13 rakaminin ugursuz olarak bilinmesi nedeniyle ABD'de birçok otelde 13.katta oda bulunmaz.


- En uzun boylu insan 1940 yilinda ölen 2.72 metre boyunda ABD'li R.P.Wadlow olmustur.


- Kibrit kutusu büyüklügündeki altin külçesi yufka gibi açilarak bir teniskortu büyüklügüne kadar yirtilmadan uzatilabilir.


- Insan daha çok oksijen alabilmek ve vücudundaki karbon gazini bosaltmakiçin esner.


- İnsan bir günde 28-33 bin litre hava, 500-700 litre oksijen, 2 kilogramyiyecek tüketir.


- Dünyanin en hizli kusu bogazli kirlangiçtir. 3 saniye süreyle saatte 128km. sürate ulasmistir.


- Ünlü basketbolcu Michael Jordan bir yilda Nike'tan Nike'in Malezyafabrikasi personelinin hepsinden fazla para kazaniyor.


- ABD, Ohio'da lisans olmadan fare yakalamak yasaktir.


- Eger ayni zamanda aksirir, hiçkirir ve gaz çikarirsaniz, patlarsiniz.

- Asik oldugumuzda beynimiz "phenylethylamine" üretir. Bu kalp atısinizi hizlandirir ve sizi mutlu yapar. Bu kimyasal madde çikolatada da vardir.


- Uzayda yerçekimi olmadigi için astronotlar aglayamaz. Çünkü gözyasiasagi düsmez.


- Birinci Dünya Savasi'nda Fransa ülkedeki tüm taksileri devraldi veaskerler cepheye bu taksilerle tasindi.


- 1994 Dünya Kupasi'nda, Bulgaristan futbol takiminin 11 oyuncusununhepsinin isminin sonu "OV" ile bitiyordu.


- Sivrisinek kovucu spreyler sinekleri kovmaz, sizi gizler. Sivrisineginalicilarini bloke ederek sizin orada oldugunuzu anlamalarini engeller.


- Kahve sarhos bir insanin ayilmasina yardimci olmaz. Hatta çogu zamanalkolün etkisinin artmasina yol açar.


- Kereviz yerken harcanan kalori, kerevizin içindeki kaloriden daha fazladir.


- Bir pire, kendi büyüklügünün 150 kat yüksekligine ziplayabilir. Bu oranitutturmak için insanin yaklasik 30 metre ziplamasi gereklidir.


- Klinik ölüm sonrasi insan 5 dakika içinde hayata geri getirilebilir. 5dakika sonra beyin hücreleri ölmeye baslar, ama yine de bu süreyi 5 dakikadaha uzatmak mümkündür.


- Insan uzun süre bir böbrek ve bir akcigerle, midesiz, dalaksizyasayabilir, ama karacigersiz bir dakika bile yasayamaz.


- Bir kilo limonda bir kilo çilekten daha fazla seker vardir

HER DİLDE "SENİ SEVİYORUM"

Türkçe SENI SEVIYORUM

ingilizce I love you

Almanca ich liebe dich

Fransizca Je t`aime

ispanyolca Te quiero

italyanca Ti amo

Arapça 'uhibbuki (bayana); 'uhibbuka (erkege)

Bengali aami tomake bhalobhashii

Bosna Volim te

Cantonese Ngo oi ney

Chickasaw Indian Chiholloli

Hirvatça Ja Tebe Volime

Danimarka dili Jeg elsker dig

Felemenk-Hollanda Ik hou van jou (Hollanda);

Ik zie u graag (Belçika);

Ik zeen a toch zu geire

Eskimo Akoolook

Estonya Ma armasten sind

Fince Mina Rakastan Sinua

Fransizca Je t'aime; Je t'adore

Irlanda Ta gra agam ort

Iskoçya Tha gradh agam ort

Yunanca s'agapo'

Hebrew Ani ohevet otcha (Erkege)

Ani ohev otach (Bayana)

Hindistan tumse meine pyar kiya

Macaristan Szeretlek

Endonezya saya sayang kamu

Japonca Kimi o ai shiteru; Aishiteru; Chuu shiteyo;

Ora omee no koto ga suki da;

Watashi Wa Anata Wo Aishithe Imasu

Kore Sa rang hae yo

Latince Te amo

Malaya dili Saya cintakan mu; Saya sayangkan mu

Kuzey Çin Wuo Ay Ni

Norveç jeg elsker deg

Polonya Ja cie kocham

Romence Te iubesc

Rusça Ya tebya lubliu

Ispanyol Te adoro

Isveç Jag älskar dig

Arnavutça Te Dua

Vietnam Anh yeu em (Bayana)

Em yeu anh (Erkege)

Farsça Tora dust darem